Göktürkçenin Söz Varlığı
Türkçenin bilinen ilk yazılı kaynakları olan Orhun Yazıtları, Türk dilinin yaşını belirlemede hareket noktamızı oluşturan önemli belgelerdir. Yazıtlarda kullanılan dil, Türkçenin bengü taşlardan çok daha önce bir yazı diline sahip olduğunu göstermektedir. Çünkü abidelerdeki yazı dili, düzenli bir yapıya ve ciddi bir söz varlığına sahiptir.
Orhun Yazıtları içinde önemli kabul edilen üç büyük bengü taş olan Kül Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk yazıtlarında geçen sözcük sayısı 6.000′e yakın olmakla birlikte; farklı sözcüklerin sayısı 840′tır. Bu 840 farklı sözcüğün 147 tanesi yer, kavim, kişi ve at isimleridir. Bu özel adları da çıkarırsak, üç büyük yazıtta tekrarlanmayan sözcük sayısının 693 olduğunu söyleyebiliriz.
Göktürk Yazıtları, çok sınırlı konular hakkında bize bilgi vermektedir. Yazıtlarda genellikle askerlikle ilgili olayların anlatılması, sınırlı bir söz varlığının kullanılmasını zorunlu kılmıştır. Bunun için yazıtlarda belirlediğimiz yaklaşık 700 kelimelik bir söz varlığı, kuşkusuz ki o dönemki Göktürkçenin bütün söz varlığını göstermemektedir. Çünkü Morris Swadesh adlı dil bilimcinin, insan dillerinin en temel sözcükleri olarak belirlediği 100 sözcüğün 36 tanesi bile, Göktürkçede bulunduğu hâlde yazıtlarda geçmemektedir.
Morris Swadesh’in 100 temel kelime listesindeki “ben, ayak, kan, saç, bulut, taş, ateş, büyük, iyi, otur-, uyu-, öldür-” gibi 64 sözcük, Orhun Yazıtları’nda geçmektedir. “Göz, kulak, dil ve boğaz” için sözcüklere sahip olan bir dilin, “burun, ağız, diş ve tırnak” için hiçbir sözcüğe sahip olmayabileceğini düşünmek, elbette yanlıştır. Bu sözcükler Türk dilinin söz varlığı içinde bulunduğu hâlde, yazıtlarda anlatılan olaylarda gerek duyulmadığı için kullanılmamıştır.
Yazıtlardaki sözvarlığı ögelerini, şu başlıklar altında açıklayabiliriz:
1. Soyut Kavramlardaki Zenginlik: Yazıtlarda Göktürkler çağındaki Türk yaşantısını betimleyen somut kavramların yanında, Türk ulusunun sevincini ve sıkıntılarını yansıtan soyut kavramların kullanıldığını da görebiliriz. Örneğin karışıklık ve kargaşa durumunu anlatmak için, yazıtlarda “bulgak”, “bulganç”ve “kamşag” sözcükleri kullanılmıştır. “Beñgü” (ebedi), “ölgeli” (ölümlü, fani) ve “erdem” (fazilet) gibi sözcükler de, yazıtlarda kullanılan soyut kavramlara örnektir.
2. Eş anlamlılık: Bir dilin yabancı dillerden etkilenmeyen söz varlığı içinde, bütünüyle aynı anlama gelen birden fazla sözcüğün bulunamayacağı, dil biliminde benimsenen bir ilkedir. Bugün “göndermek” ve “yollamak” gibi bütünüyle eşanlamlı gibi görünen sözcüklerin Eski Türkçedeki kullanımlarına baktığımızda, bu iki sözcüğün aslında ayrı anlamları karşıladığını görürüz. Bugün eş anlamlı olarak kullanılan bu sözcüklerin anlamları, zaman içinde birbirine yakınlaştığı için bugün bütünüyle eş anlamlı olarak görülmektedir. Yazıtlarda “eksiksiz, tümüyle” anlamına gelen “tüketi” ve “kalısız” sözcükleri ile “sevinmek” kavramını karşılayan “ögirmek” ve “sebinmek” sözcükleri kullanılmıştır. Bu durum, bu sözcüklerin bengü taşların yazıldığı tarihten çok daha önceki bir dönemde ayrı anlamları içeriyorken, Orhun Yazıtları’nın yazıldığı döneme gelinceye kadar anlamlarının yakınlaştığını düşündürmektedir.
3. Çok Anlamlılık: Herhangi bir dilde, bir sözcüğün birden çok anlamı karşılayabilmesi için, uzun süre içinde değişik konulardaki yazılar ile bilim ve sanat yapıtlarında yer alması ve böylece işlenmesi gerekmektedir. Yazıtlarda geçen “agı” sözcüğü, temelde “ipekli kumaş” anlamına gelmektedir. Fakat zaman içinde bu sözcük, “hediye, mal, hazine” anlamlarını da yüklenmiştir. “göñül”, “sab” ve “kiçig” gibi sözcüklerde de, çok anlamlılık göze çarpmaktadır.
4. İleri Ögeler: Bu kavram, bilinen en eski yazılı metinlerimizde, bir sözcüğün belirgin hâldeki kökü tek başına geçmediği hâlde, bu kökten türemiş olduğu kabul edilen sözcükleri karşılamak için kullanılmaktadır. Örneğin yazıtlarda “kabul etmek, uygun görmek” anlamında kullanılan “taplamak” sözcüğünün kökü olarak kabul edebileceğimiz “tap” sözcüğü, ancak yazıtlardan daha sonraki yazılı metinlerde “istek, rıza, güç” gibi anlamlarla karşımıza çıkmaktadır.
5. İkilemeler: Yazıtlarda anlatımı güçlü ve etkili kılarak güzelleştirmek için eş, yakın ya da karşıt anlamlı ikilemeler sıkça kullanılmıştır. “Açsık tosık” (açlık tokluk), “arkış tirkiş” (kervan kafile), “eb bark” (ev bark), “iş küç” (iş güç), “için taşın” (içini dışını) ve “tünli künli” (geceli gündüzlü), yazıtlardaki söz varlığının ikilemeler açısından ne kadar zengin olduğunu göstermektedir.
6. Deyimler: Orhun Yazıtları’nın dili, deyimler açısından da oldukça zengindir. “Adak kamşat-” (gerçek anlamda ayağı burkmak, mecaz anlamda şaşırtıp yanlış hareket etmek), “atı küsi yok bol-” (adı sanı yok olmak), “ot sub kıl-” (ateş ile su gibi birbirine düşman etmek) ve “uça bar-” (uçup gitmek, ölmek) gibi deyimler, yazıtlardaki anlatımı güçlü ve etkili kılmak için kullanılmıştır.
7. Atasözleri: Orhun Yazıtları‘nda Bilge Kağan, Türk ulusuna atasözü niteliğindeki şu cümleyle seslenmektedir: “Türük bodun tokurkak sen; açsık tosık ömez sen, bir todsar açsık ömez sen.” (Ey Türk milleti, sen çok tok gözlüsün; açlık tokluk düşünmezsin, bir doyarsan bir daha açlığı düşünmezsin.) Bu ifade, Türk ulusunun yaşam anlayışı üzerinde yapılmış bir çözümleme olduğu gibi, aynı zamanda buduna karşı yapılmış bir uyarıdır. Türk ulusunun ezeli düşmanları olan Çinlilere karşı Türk budununun nasıl bir tutum içerisinde olması gerektiği de yine atasözü niteliğindeki cümlelerle ifade edilmiştir.
8. Edebi Sanatlar: Orhun Yazıtları’nda kullanılan dil incelendiğinde, “hitabet” sanatının baskın biçimde kendisini hissettirdiği görülmektedir. Bilge Kağan’ın Kül Tigin Yazıtı’nda; “Ey TÜRK Ulusu! Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir?” ifadesiyle seslenişi, anlam boyutunda estetik ve ahengin gelişmiş olduğunu göstermektedir. Bunun yanı sıra yazıtlarda “benzetme” sanatı; “Kangım kagan süsi böri teg ermiş, yagısı kony teg ermiş.” (Babam hakanın askerleri kurt gibi, düşmanları da koyun gibiymiş.); “Türgiş kaġan süsi Bolçuda otça borça kelti.” (Türgiş kağanının ordusu Bolçu’dan ateş gibi, bora gibi üzerimize geldi.) cümlelerinde görüldüğü üzere sıkça kullanılmıştır.
9. Koşutluk: Orhun Yazıtları’nda kullanılan dilin tipik bir özelliği olan koşutluk, eşit ögeli birimlerden oluşan cümle parçalarını ifade etmektedir. “Üze kök Tengri, asra yagız yer” veya “Çıgany bodunug bay kıltım, az bodunug üküş kıltım.” gibi ifadelerde görüldüğü üzere, eşit ögeli birimlerle koşutluk sağlanarak anlatım güçlü ve etkili kılınmıştır.
Yukarıda sıralanan maddeler altında verilen bilgiler, yazıtlar döneminde Türkçenin gelişmiş bir “yazı” ve “yazın” diline sahip olduğunu göstermeye yeterlidir. Bunun için Türk dilinin yalnızca “konuşma dili” olarak kullanıldığı dönemi, yazıtlardan en aşağı 2000 yıl öncesinde düşünmek gerekmektedir.
Yavuz TANYERİ